MENÜ

13 Kasım 2017 Pazartesi Paylaşımı “Sevmenin Ölçüsü, Ölçüsüz Sevmektir”

Sevmenin Ölçüsü, Ölçüsüz Sevmektir

Sevgi olmadan “İnsan” olunmaz

İnsanlar bedensel gereksinimleri olan beslenme ve korumayı sağladıktan sonra ilgi, sevgi gereksinmelerine doyum aramaya başlarlar. Sevgi olmadıkça insanlar arası ilişki olumlu, sağlıklı ve sürekli olamaz. Güven duyulmaz, saygınlık kazanılmaz, insanın yaratıcı olmasına ve kendisini gerçekleştirmesine olanak bulunamaz. Tek cümleyle, sevgi olmadan “İnsan” olunamaz.

Kişinin ve toplumun yaşamını etkileyen güçlü ve temel bir duygudur sevgi. İnsanlara haz, dirlik düzenlik veren duygusal bir yaşantıdır. Tanımı güç bir kavramdır. Başka bir kişiye, varlık ya da nesneye karşı duyulan güçlü bir yakınlık ve bağlılıktır. Kimi kişilerin, nesnelerin insanın duygusal yaşamında bıraktığı iyi, güzel, tatlı bir izdir. Sevgi sadece soyut bir kavram, duygusal bir yaşantı değil, bütün tutum ve davranışların temelinde bulunan toplumsal bir güçtür.

(…..)

Kişinin Tüm İlişki ve Davranışlarının Temelinde Sevgi Gereksinimine Doyum Bulup Bulmaması Yatar

Anne ve babanın ses tonundaki yumuşaklık, ilgilerindeki sevecenlik, ilişkilerindeki özveri çocukta sevinç, neşe ve mutluluk duygularını doğurur. Bu duygular sevginin ilk tomurcuklarıdır. Çocukta sevgi anne-babanın gösterdiği denge, düzen, ilgi, anlayış, bağlılık, beğeni, sevecenlik ve özveri oranında gelişir. İnsanın bütün yaşam boyu duyduğu ilgi ve sevginin açılıp gelişmesi, olgunlaşması, renklenmesi çocukluk çağında sevgi gereksinimine sağlanan doyumuna bağlıdır. İnsanın bütün ilişkilerinde görülen olumlu ya da olumsuz tutum ve davranışlarında bu doyum önemli rol oynar.

Çocuk büyüdükçe anne babadan aldığı sevgi oranında çevredeki kişilere, nesnelere, olaylara ilgi ve sevgi göstermeye başlar. Anne baba sevgisine aile, kardeş, arkadaş sevgisi eklenir. Zamanla bunlara doğa, insan, evren sevgisi katılır. Sevgi nitelik ve nicelik açısından gelişip yayıldıkça, renklenip biçimlendikçe kişiliği olgunlaştırır ve yüceltir. Kişilik gelişmesinde önemli rol oynayan sevgi, yeterince doyurulmazsa güvensizlik yaratır.

İnsanları ve çevreyi içten ve yeterince sevmeyenler, kendilerinin yeterince sevilmediğine inanırlar. Kendilerinin göstermediği sevgiyi başkalarından beklerler. Bunu bulamadıklarını düşündüklerinde olumsuz savunma düzenleri ortaya çıkar. Ya güvensiz, kuşkulu, sert, soğuk, kırıcı davranırlar ya da çevreden uzaklaşıp her şeyi, herkesi kötüler.

(…..)

Sevgi gereksinimini yaşam boyu sürer. Sevginin yaşı, yeri ve ölçüsü yoktur. Yeni doğan bebek de yaşı ilerlemiş insan da sevmeyi, sevilmeyi ister.

Sevgi Emektir

Sevmek ve sevilmek için çaba gereklidir. Kişi uğruna çaba harcadığı nesneleri, kişileri sever; sevdikçe ilgisi artar. Onları tanır, anlar, bilir. Bildikçe daha çok sever. Sevdikleri için özveride bulunur. Her türlü çabayı yüksünmeden gösterir. Sevip sevildikçe, sevgiye bağlı olduğuna inandığı nesneler ve kişiler çoğaldıkça güven duygusu da artar. Sevgi duygusundaki bu gelişme ve olgunlaşmayı Ziya Osman Saba “Sevgiler” isimli dizelerinde şöyle dile getirmektedir:

İnsanlar, hepinizi seviyorum

İçinizde dostlarım, kardeşlerim var.

Ey şehir! Bütün hemşehrilerim.

Bayramınız bayramım, kederiniz kederim.

(…..)

Spinoza’nın dediği gibi, “Sevmenin ölçüsü, ölçüsüz sevmektir.” Sevgi olan yerde dirlik, düzenlik, uyum vardır. Yunus Emre bunu şöyle dile getirmiştir: “Sevgi gelince tüm eksikler biter.”

Prof. Dr. Özcan KÖKNEL
Dolu Dolu Yaşamak
(Kısaltılmıştır.)