MENÜ

22 Mayıs 2017 Pazartesi Paylaşımı “İdil Biret: Harika Çocuk, Küçük Dev Kadın…”

İdil Biret: Harika Çocuk, Küçük Dev Kadın

Olağanüstü bir hafıza, mükemmel bir teknik ve yorumlama gücüne sahip, dünyanın en geniş repertuvarlı piyanisti unvanını taşıyor.

1948 yılında henüz 7 yaşındayken Cumhurbaşkanı İnönü’nün isteğiyle yurt dışı eğitim için Fransa’ya gönderildi. 8 yaşında Paris Radyosunda ilk konserini verdi. 11 yaşında Kempff ile Mozart’ın İki Piyano İçin Konçertosu’nu Paris Champs-Elysees Tiyatrosu’nda çaldı. Ülke kültürlerini yakından tanıyor. Hayranlık uyandıran bir genel kültüre sahip. Kuşkusuz İdil Biret uluslararası şöhretini fazlasıyla hak etmiş, Cumhuriyet tarihine iz bırakan sanatçılarımızdan biri. Klasik müziği herkese hissettirebilmek amacıyla kendisiyle, Brüksel’deki sanat kokan evinde keyifli bir sohbet gerçekleştirdik.

Önce Türkiye’den başlayalım dilerseniz. Sizce klasik müzik Türk halkına niçin ulaşamıyor?

İdil Biret: Günümüzde klasik müzik sadece Türkiye’de değil dünyada da eskisi kadar revaçta değil. Kötü tip müzikler etrafı sardı. Anlaşılması çok basit ve entelektüel bir birikim gerektirmediği için kolay geliyor insanlara. Hatta belki de etraflarında bir gürültü olması insanları rahat ettiriyor. Tekno mesela; müzik kategorisine girdi ama bence gürültü. Dolayısıyla “Her gürültü müzik midir?” bence tartışılması gereken bir nokta.

Türkiye’ye gelirsek… Her şeye rağmen bir ilerleme var. Bakın, iki asırdan beri bu tür müzik bir başka deyişle çok sesli müzik bizim geleneklerimizde yer edindi. Türkiye Cumhuriyeti öncesi büyük şehirlerdeki çok elit bir kesim klasik müzik dinlerken Atatürk sonrası konservatuarlar daha çok yaygınlaştırıldı, daha fazla orkestralar kuruldu.

Klasik müzik adına Türkiye’deki yapılması gereken en büyük adım dinleyici yetiştirmek olacaktır. Her şeyden önce en önemlisi bu! Yetişen sanatçılar mesleklerini icra edemeyeceklerse, sanatlarını gösteremeyeceklerse sistem bedbaht insanlar yaratmış olur.

Dinleyici nasıl yetiştirilir?

İdil Biret: Bu iş anaokullarından başlar. İnsanlara iyi ve kaliteli sesler dinletmeliyiz. Az fakat öz dinleterek çok da müziğe boğmadan sevdikleri şeyi defalarca dinletmeliyiz. Kişi keşfetmek ve üzerine araştırma yapmak istemeli. Belki ülkemizin her noktasında dinletiler gerçekleştirmeliyiz çünkü memleketimizin her tarafında bir ilgi var.

Ben Van’a da, Gaziantep’e de, Erzurum’a da gittim ve çok şaşırdığım ilgi ve detaylarla karşılaştım. Mesela Türkiye’de en iyi piyanoya Gaziantep’te rastladım. Dinleyici deseniz fevkalade! Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası Bayburt’ta konser verdi ve muazzam bir başarı elde etti.

Bu aktiviteler geçici olmamalı, süreklilik olmalı. Bir senede en az 4 – 5 tane konser verilmeli. Bu uygulama Antakya Belediyesi tarafından çok güzel yapılıyor. Her sene 4 – 5 serilik konserler oluyor ve konserler her daim doluyor.

Klasik müzik hatta piyano daha çok ‘zengin’ uğraşısı gibi algılanıyor? Bu haklı bir algı mı sizce?

İdil Biret: Eskiden evet haklı bir düşünceydi ama artık her şeye, uygun fiyata çok çabuk ulaşabiliyoruz. Bu her alanda öyle değil mi? Ben eskiden istediğim bir kitaba – hele ki yabancı bir kitapsa – sahip olabilmek için ne kadar da uğraşırdım. Şimdi öyle mi? Çin pazarı da devreye girince artık piyanoya ulaşmak çok da zor değil. Tabii bu kolay ulaşılırlık başka sonuçlar da doğurdu. Uğraşılmadan elde edilenlerin kıymeti bilinmiyor. Hemen tüketiliyor, çabuk sıkılınıyor.

Klasik müzik niçin dinlenmeli?

İdil Biret: En önce kalitesi. Sayılacak birçok şey var ama ben size daha detay vereyim. Klasik müzik insanları daha sakin ve uyumlu yapıyor. Çünkü bu müzikte bir ahenk, bir harmoni var. Mozart’ın eserleri bir ay boyunca bir şehirde –zannedersem Mannhein – çalınıyor ve görülüyor ki insanlar çok daha nazik, yardımsever oluyor. Bundan daha güzel bir şey olabilir mi?

Klasik müzik denilince aklımıza Klasik Batı Müziği geliyor. Ya Klasik Türk Müziği diye de adlandırılan Türk Sanat Müziğimiz?

İdil Biret: Aaaa çok güzel müzik. Kaliteli tüm müziklerde bir ihmal söz konusu. Keza cazda da aynı durum söz konusu.

Üstün yetenekli çocuklar için 7 Temmuz 1948 tarihinde “Harika Çocuk Kanunu” adıyla bir yasa çıkartıldı. Bu kapsamda yetiştirilen sanatçılarımız uluslararası platformlarda çok büyük başarılar elde ettiler. Hatta bu yasaya kısaca “İdil Yasası” bile deniliyor. Bu yasa hâlâ yürürlükte mi?

İdil Biret: Hayır maalesef. Suna Kan, Ateş Pars, Verda Arman, İsmail Aşan, Gülsin Onay gibi harika sanatçılarımız yetişti. Bu biraz da devletin yanında anne babaların idealist olmalarına bağlı bir durum. İlk başlarda çocuk için çok güç bir durum. Artık dünyada hiçbir yerde çok destek yok. Neye talep varsa ona destek veriliyor. Eskiden klasik müziğin bu kadar etkili olmasının politik tarafları da vardı. Mesela Van Cliburn 1958’de Rusya’da Çaykovski Piyano Yarışması’nı kazandığı zaman kıyametler koptu çünkü bir Amerikalı, Sovyetler’de birincilik almıştı. Artık Sovyetler gitti, rekabet de bitmiş oldu.

Tabii o dönemler ülkemizin de çok yetenekli sanatçıları her alanda bizi çok güzel temsil etti. O bir dönemdi ve bitti. Politik rekabet kalmayınca tarafların “ Ben de yaparım!” iddiası da sona erdi.

Peki, bu rekabet kalkınca yetişmekte olan sanatçıların yaratıcılığı ve gelişmesi önlenmiş olmuyor mu?

İdil Biret: Bu konunun iki yönü var. Eskiye nazaran daha çok konser var. Eskiden haftalık 5 – 6 konser olurdu. Şu an ise günde 30 konser olduğu zamanlar oluyor ama kalitesi nedir, onu sorgulamak gerek. Kantitatif kaliteyi biraz öldürdü.

Bir de Çin faktörü var. Milyonlarca piyanist var. Damping gibi oldu neredeyse. O kadar çok bu işi yaptığını iddia eden var ki kalite düştü. Bazı şeyler vardır ki mesleğin sadece ilk basamağıdır. Sadece mekanik ve teknik bakımdan iyi olmak yeterli olmaz.

Çoğu okul, müziğe piyona ile başlamayı öneriyorlar. Bu doğru bir başlangıç mı?

İdil Biret: Aslında korolar yaptırmak gerek. Koro ile müziğe başlayan çocuk birlikte söylemeyi öğreniyor sonra sesi çıkarmayı öğreniyor. Piyano bir yerde hazır ses. Türkiye’de en büyük eksikliklerden birisi de koro eksikliği.

Bizim evde her türlü müzik dinlenir. Ama herhangi bir müzikte derin bir bilgim yok. Bu durumda ben çocuğuma kaliteli müzik sevgisini nasıl verebilirim?

İdil Biret: Her şeyde derin bilgiye sahip olmak zorunda değilsiniz ki. Derin bilgi dediğiniz dipsiz kuyu. Her şeyi biliyorum diyenler tehlikelidir. Çocuklara her türden kaliteli müzik dinletmek gerek. Onlara cazip gelecek şeyler dinletilmeli. Örnek vermek gerekirse Mozart 40. Senfonisi her yerde duyuluyor, bununla başlayıp başka devirlere geçilebilir.

Ufak bir liste verebilir misiniz bize?

İdil Biret: Seve seve… Brahms – Macar Danslari, Beethoven – Fur Elise, Bach – İtalyan Konçertosu, Scarlati – Sonatlar, Chopin – Polonezler; Debussy – La Mer ilk aklıma gelenler.

Sanatınız gereği birçok ülke kültürünü takip ediyor ve biliyorsunuz. Sanatınızın dışında da büyük bir birikiminizin olduğu biliniyor. Bu kültürlerin içinden bakınca Türkiye’yi nasıl görüyorsunuz?

İdil Biret: Müthiş ilginç görüyorum. Çünkü her şey var. Zenginlik bakımından başlı başına bir kıta! Bir ülkeye gittiğiniz zaman belirli şeyler var ama her şey bulunmuyor. Türkiye’de her zaman her şey var. Her bölgenin ayrı bir tadı var ve inanılmayacak şeyler keşfedilebiliyor. Asya, Avrupa hatta Afrika kültürlerini de kapsayan özel bir kültür. Tanımı böyle yapıyorlar ama ben yaşayarak görüyorum bunları.

Dışarısı bizi nasıl görüyor? Örneklemem gerekirse bazı ülkelerde Türklere karşı ön yargı olabiliyorken bazı ülkeler bize aksine çok sempati duyuyor. Siz ne düşünüyorsunuz?

İdil Biret: Bakın, ben senelerce yurt dışında yaşadım. Hiçbir zaman kötü bir durum hissetmemiştim. Almanya’da da böyle problem yoktu katiyen. Babam tahsilini Almanya’da bitirmiş, annem Alman okuluna gitmiş. Dolayısıyla oralardan çok dostlarımız vardı. O dönemlerde Avrupa çok kaliteli insanlarımızla tanıştı. Çünkü çoğu talebe olarak gitmiş. Avrupalıların tanıdıkları Türkler entelektüel olarak birikime sahip eğitimli insanlarmış.

Sonrasında maalesef henüz İstanbul’u görmemiş insanlarımızı aldık Avrupa’ya götürdük. Bu iki taraf için de haksızlık oldu belki de. İki tarafı da alıştırmadan buluşturdular ve bedbaht kitleler yarattılar. 

Peki, nasıl tanıtacağız kendimizi?

İdil Biret: Bombardıman gerekiyor. Bireysel olarak anlatıyoruz kendimizi. Yine de bu tanıtımların, büyük kitlelere yönelik, sürekli ve tüm kanallar kullanılarak yapılması gerekiyor. Her yerde her şekilde kendimizi anlatmalıyız.

 

Röportaj | İdil Biret