MENÜ

26 Şubat 2018 Pazartesi Paylaşımı “Kitap Okuma Alışkanlığı Nasıl Edinilir?”

Kitap Okuma Alışkanlığı Nasıl Edinilir?

Son günlerde bir “kitap okuma alışkanlığı kazandıran baba” fotoğrafı dolaşıyor. Evdekilerin wifi şifresini bulabilmeleri için belli bir kitaptaki bir bilgi soruluyor (kitaptaki karakterlerden birinin gelin gittiği ilçenin adı ne?) Cevap da o haftanın şifresi olduğu için evdekiler ancak o zaman internete girebiliyorlar.
Son derece iyi niyetli olan bu çaba ne yazık ki kitap okuma alışkanlığı kazandırmanın etkili bir yolu değil, uzun vadede başarılı olma ihtimali çok düşük. Nedeni şu; o evdeki birine, mesela çocuğa kitabı neden okuduğunu sorsak, cevabı ne olacak? “Aksi takdirde wifi şifresini bulamayacağım, onu bulmak için okumak durumundayım.” türü bir cevap olacak. Yani çocuk arzuladığı bir şeye (wifi şifresi) ulaşabilmek için bir zorluğa, sıkıntıya (kitap okumak) katlanacak. Yani kitap okumak aslında sıkıcı ve başka bir şeyi elde etmek için katlanılan bir durum olacak. Peki, diyelim ki, çocuk rastgele kitabın sayfalarını karıştırırken o cevabı bulsa, kitabı okumaya devam eder mi? Ya da o kitabı okumuş birine sorup cevabı alsa, kitap okuma alışkanlığını kazanır mı?
Yıllar önceydi. Bir eğitimimde, bir baba anlattı. Çocuğuna kitap okuma alışkanlığı kazandırmak istiyor ama çocuk TV izlemeyi seviyor. Baba şart koşuyor: Gün içinde ne kadar kitap okursan o kadar TV izleyebileceksin…Gerçekten de ilk birkaç hafta iyi gitmiş. Baba eve gelince soruyor kaç saat okudun, cevaba göre çocuk TV izleyebiliyor. Bir gün baba eve gelmiş, ne kadar okuduğunu sormuş, çocuk hiç demiş. Baba biraz da sertçe neden oğlum, diye sormuş, çocuğun cevabı ders niteliğinde: “Bugün TV izlemek istemiyorum ki!”
Benim babam okuma tutkunu idi. İşçi maaşı ile aldığı yüzlerce kitabı vardı. Her gün, ama her gün okurdu. Okuduklarını anlatırdı. Çok ufaktım. Hangi soruyu sorarsam sorayım babam hiç üşenmez, kütüphaneden o kitabı bulur sonuna kadar okurdu. Arada da bana döner “Annadın mı?” diye sorardı (bir tek bu kelimede l harfini söylemezdi, iki n ile söylerdi). Mesela “Baba telefon ne?” demişsem önce mutlaka bir aferin çekerdi, sonra da gel bakalım kütüphaneye deyip kütüphanedeki onlarca ansiklopediden bir cildi çeker, beni kucağına alır ve tırnağı düşük parmağını satırların üzerinde kaydırarak okurdu.  Arada “Annadın mı?” demeyi ihmal etmezdi.
Diyelim ki okuduklarından başka bir kelime dikkatimi çekti. Mesela “Ahize ne demek baba?” dedim, “Ha, o biraz sonra…” derdi. Önce telefon maddesini bitirir sonra da ahize maddesini açar, onu okurdu. Biz dört kardeşiz, dördümüze de bunu yaptı.
Daha sonra ben okuldan gelince bugün ilginç bir şey öğrenip öğrenmediğimi merak ederdi. Öğrenmişsem anlattırırdı. Hatırlayamadığım yerleri ise bu sefer ben kitaptan ona okurdum.
O evde babam bize şunun örneği olmuştu: Öğrenmek ve bilgi çok önemlidir. Ve bunları kitaptan edinirsin. O kitapları okumak bizim için bir şeylere ulaşmak için katlanılması gereken zorunluluklar değildi. Evdeki sohbetin, yaşamın, konuşmaların doğal bir parçası idi. Evin önemli bir değeri (bilgiye ulaşmak, öğrenmek) her gün o evde yaşatılıyordu.
2006’da babam vefat edince, dört kardeş ona en uygun mezar taşının ne olacağın düşündük: Mezar taşında açık bir kitap ve üzerinde “Annadın mı?” yazıyor. Çok sağ ol baba…

Nurdoğan ARKIŞ