MENÜ

07 Ekim Pazartesi Paylaşımı “Çocuklara Neden Hikâye Anlatma Sanatını Öğretmeliyiz?”

Çocuklara Neden Hikâye Anlatma Sanatını Öğretmeliyiz?

Bir ortaokul öğretmeninin yedinci sınıfa başlayan öğrencilerinin hikâye anlatmayı bilmediğinden yakındığı The Times gazetesinde yayınlanan bir makalede şöyle diyor: “Zarfın, neden-sonuç ilişkisinin ve hatta edatın bile ne olduğunu gayet iyi biliyorlar ancak onlardan bir hikâye yazmalarını istediğimde kendilerini kaybettiler ve neredeyse ağlamaya başladılar.”

Hikâye anlatıcılığına hiç önem verilmemesi beni çok kızdırıyor. Bu, çocukların yaratıcılığına da çok az değer vermek anlamına geliyor. Hikâye anlatmak başlı başına bir sanattır ve yaşamak ve başarılı olmak için çok büyük bir önem taşır.

Hikâye yazma sanatını öğretmeye yönelik bu isteksizlik, temel bir yanlış anlaşılmadan kaynaklanıyor. Yaratıcı yazarlıkta da ölçme ve değerlendirme yapabiliriz. Çünkü yaratıcı yazarlık sadece bir şeyleri uydurmak değildir. Gözden kaçırdığımız şey şu: Hikâye anlatma sanatı öğretilebilir ve ölçülebilir bir şey.

Bunu biliyorum çünkü bunu yetişkin seviyesindeki öğrencilerimle yapıyorum. İnsanlar çocukların doğuştan birer hikâye anlatıcısı olduğunu söyler ama bu, ne çocuklar ne de yetişkinler için tamamıyla doğru bir önerme değil. Çocukların yarattıkları hikâyeler çok tatlı olsa da biraz sıkıcıdır çünkü birbirine bağlı olmayan birçok olay vardır işin içinde. Başka bir deyişle, bu hikâyeler hiçbir anlam ifade etmezler ve hiçbir yöne, sebebe ya da sonuca doğru ilerleme gösteremezler.

Hikâyelerin işe yaraması için, ölçülebilir bir dizi ilkenin uygulanması gerekir. Çocuklara cümledeki zarfları sormak yerine eylem yapılarını, karakter gelişimlerini, değişimleri, başkarakterlerin ve rakip karakterlerin özelliklerini sormalıyız. Gerçek konuşmayla kurgusal bir diyalog arasındaki fark nedir? Dramatik bir olayı oluşturan unsurlar nelerdir? Liste uzayıp gidiyor. Hikâye anlatma sanatı (yeteneği değil), tıpkı dil bilgisi gibi öğretilebilir ve ölçülebilir.

Bu nedenle eğitimi ve eğitim politikacılarını, bizi coşkusunu yitirmiş birer robota çevirmeye çalışmaları nedeniyle suçlamayı bırakalım ve eleştiriyle vakit kaybetmeyelim. Onlara dönüp “Evet, hikâye anlatıcılığını öğretebiliriz ve öğrettiklerimizi teste tabii tutup ölçebiliriz. Bu, başarı için en az diğer her şey kadar vazgeçilmez bir araç.” diyelim.

Hikâye anlatıcılığı, müzik ve matematik kadar karmaşık bir yapıya sahip. Bu sanatı gerçekten anlamıyor oluşumuzun -ya da bunun bir sanat olduğunu göremememizin- bir sebebi, yazarların da sıkça değindiği “ilham” efsanesi. Bu, yaratıcı yazarlık derslerinde bir noktaya kadar öğretiliyor ve okula giden çocuklara öğretilecek kadar basitleştirilebilir.

Hikâye anlatıcılığı oldukça etkileyici ve verimli bir konu, büyük oranda da ölçülebilir. Bunu, herkesi tatmin edecek şekilde müfredata dâhil etmeliyiz. Bu şekilde, şu ana kadar çok üzücü olan hikâyenin mutlu bir sonu olabilir.

Kaynak: The Guardian