MENÜ

08 Ocak 2018 Pazartesi Paylaşımı “Bir Şiir ve Düşündürdükleri”

Bir Şiir ve Düşündürdükleri

Yola çıkınca her sabah;
Bulutlara selam ver.
Taslara, kuşlara,
Atlara, otlara,
İnsanlara selam ver.
Ne görürsen selam ver.
Sonra çıkarıp cebinden aynanı
Bir selam da kendine ver.
Hatırın kalmasın el gün yanında
Bu dünyada sen de varsın!
Üleştir dostluğunu varlığa,
Bir kısmı seni de sarsın.

Üstün Dökmen

Güler yüzlü, sakin bir öğrenciydi Üstün Dökmen. Hacettepe Üniversitesi, Psikoloji Bölümü öğretim üyeleri ve öğrencileri tarafından sevilen bu genç, bir gün öğretmekte olduğum ‘’ Kişiler Arası İletişim Psikolojisi’’ dersinden sonra bana yaklaşmış ve her zamanki sıkılgan tavrıyla, ‘’Hocam bir şiir yazdım, çok zamanınızı almazsa sizin okumanızı istiyorum.’’ diyerek yukarıdaki şiirini bana vermişti. Her genç belirli devrelerde aşık olmuş, şiir yazmak hevesine kapılmış ve kendini dinleyecek anlayışlı birini aramıştır. Böyle bir sair olma heveslisiyle karsı karsıya olduğumu düşündüm. İçimden, ‘’Üstün, içini dökecek başka adam bulamadın mı?’’ duygusunu geçirirken, onu incitmemeye özen göstererek ‘’Evde okuyayım, daha sonra konuşuruz.’’ dedim.

Şiir ilk okuyuşta beni kucakladı; yaşamla olan bağımın güçlendiğini, kendimle olan ilişkimin arttığını hissettim; sevgi dünyamın kapıları açıldı. Güleç yüzünün ve sıkılganlığının arkasında, Üstün Dökmen’ in gönül zenginliğini görebildim. O aylarda, son kitabıma, sevgi kapılarını açan bu şiirle başlamaya karar verdim.

Neden Bu Şiir?

Evet, ilginç bir sorudur bu: Bu şiir neden bu kadar sevildi? Sorunun cevabını şiirin iki özelliğinde buluyorum: (1) İnsanın kendine değer vermesi ve sevecenlikle, hoşgörüyle kendini kabullenmesi. (2) Yalıtılmış, kopuk, kaybolmuş insanı değil; kendiyle, toplumuyla, doğayla ve evrenle ilişki kurmuş bir insanı dile getirmesi. İlişki içinde olan insan yalnız değildir; gönlü coşkun, yasamı anlamlı, umutlu bir kişidir.

İletişim Gereği

İçeriği ne olursa olsun, bir sorunu çözmek için insanların düşünce alışverişinde bulunmaları, bir başka deyişle, iletişim kurmaları gerekir. Uygarca konuşma ve tartışma becerisinin geliştirilmemiş olduğu

toplumda, bir sorunu çözmek amacıyla başlatılan etkileşim, kısa sürede sürtüşmeye ve tartışmaya dönüşür. Böylece, var olanı çözmek şöyle dursun, soruna yenileri eklenir; dünyanın birçok ülkesinde görülen kanlı çatışmaların kökeninde, bilinçsiz koşullar altında yaratılan sosyal ortamdaki iletişim düzensizliği yatar.

Toplumsal sorunların demokratik çözümü için karşılıklı, iki yönlü iletişim gereklidir. Böyle bir iletişim gerçekleştirilmediği sürece, sorunların çözümüne ulaşılamaz. Gücü o anda elinde bulunduran otorite emir vererek, toplumsal soruna bir çözüm getireceğine inanabilir. Ancak iletişim kurmadan ortaya atılan ve zorla kabul ettirilen bu tür ‘’çözüm– biçimlerinin ömrü, emri veren iktidarın ömrü kadar olur; iktidar değişince, yeni otorite eski emri ortadan kaldırır ve çoğu kere, öncekine taban tabana zıt, yeni emirler verir. Zamanla sürtüşmeler çoğalır, bu tür keyfi emirler daha derin toplumsal buhranlara yol açar. Türk eğitim, ekonomi ve yönetim tarihi, bu tür keyfi  ‘’emir’’  örnekleriyle doludur.

Niçin Uygarca İletişim Kuramıyoruz?

Demokratik yaşamı gerçekleştirmiş demokratik toplumların insanlarından daha mı az yetenekliyiz? Elbette ki hayır! Din öğesinin ağır bastığı geleneksel otoriter kültür, demokratik bir toplumun temelinde yatan iletişim becerilerini içermez. Demokratik yaşam, yeni iletişim becerilerini öğrenmeyi zorunlu kılar. İletişim becerileri boşlukta oluşmaz; yeni bir dünya ve yaşam anlayışı içinde doğar ve gelişir.

Cumhuriyet hükümetlerinin eğitim seferberliğine girmesi ve insan potansiyelini değerlendirmek istemesinin temelinde, özgürlükçü demokratik bir toplum yaratma amacı yatar. Kişiler arası ilişkilerde daha az sürtüşmesi olan, kavgaya dönüştürmeden sorunlarını çözebilen, acı yerine mutluluğun, kin ve nefret yerine destek ve hoşgörünün yeğlendiği Türk toplumu, kendini değerli bulan, sevgi ve anlayışla çevresindekilerle iletişim kuran insanlarla kurulabilir.

Kaynak: Doğan Cüceloğlu, İnsan İnsana