MENÜ

14 Eylül Pazartesi Paylaşımı “Çocuklarda Teknoloji Kullanımı”

“Çocuklarda Teknoloji Kullanımı”

Hayatımızın her alanında artık kendi varlığını vazgeçilmez bir bağımlılığa dönüştüren teknolojinin çocuklarımızın hayatındaki yeri nasıl?

Düşünsenize bundan 10 yıl önce yaşamımızda bu kadar kamera, fotoğraf yoktu. Mail trafiği iş yerinde kalıyordu. Ev yaşantımızın hatta gece gündüz tüm yaşamımızın içinde değildi. Belki de sınırlarını daha kolay koyabiliyorduk. Telefonlar? Sosyal medya? Yaşamımızın her anını, her boş kaldığımız anı, dolduruyor muydu yoksa sosyal medyanın ve telefonun kontrolü bizim elimizde miydi? Öncelikle facebook gibi sosyal paylaşım siteleri ile zaman geçirmek için bilgisayar karşısında olmak bile bizim sosyal medyayı, interneti kısıtlı tutmamıza sebep oluyordu. Şimdiyse her nefesimizde bizlerle…

Bu aslında teknolojinin bir istilası? Sıklıkla değerlendirir ve elimizdeki teknolojik gücün farkında mıyız? Elimizdeki teknolojiyi nitelikli kullanıyor muyuz? Sorularını sorarım. Biz yetişkinler teknolojinin hayatımıza bu denli hızlı girmesi ve takip edilemez hızla ilerlemesi ile alışma, öğrenme, nitelikli kullanma aşamalarını teğet geçip yalnızca sahip olma basamağında kaldığımızı ve en bilinen özelliklerle teknoloji bilgimizi tamamladığımızı düşünüyorum.

Çocuklarımızın hayatına teknoloji doğumdan önce giriyor!

Hamilelik sürecinde bebeğimizin 3D fotoğraflarını çekebiliyor ve daha doğumdan önce çocuklarımızı teknoloji ile tanıştırıyoruz. Peki sahip olduğumuz teknolojiyi nitelikli kullanıp aktarabiliyor muyuz?

Çocuklarımızın teknolojiyi bizler öğretmeden kullanması bir zekilik göstergesi değildir!

Çocuklarımız bizleri gözlemleme ve bizlerin yaptıklarının üzerine yeni bilgi ve beceriler inşa ederek gelişir ve büyürler. Bu nedenle 7 aylık bir bebeğin eline akıllı telefonları verdiğimizde dokunmatik olan telefonu rahatlıkla kullanabilirler. Burada önemli olan bebeğin eline sanal dünyayı ne kadar sıklıkla vermemiz gerektiğidir.

Teknolojinin hayatımıza girmesi ile birlikte yaratılan sanal dünya bir bebek ve çocuk için fazlasıyla ilgi çekici, renkli, hızlı ve hareketli bir dünyadır. Reklamların biz yetişkinleri bile ne kadar etkisi altında bıraktığını, telefonlarımızdaki renk kombinasyonları ve ışığın bile etkisinde ne kadar kaldığımızı düşünürsek çocuklarımızın kendini teknolojinin getirdiği olumsuz etkilerden koruyacak deneyim ve birikimine sahip değildir. Bu nedenle sanal dünyanın hipnotizasyonuna kapılarak gelişimlerinin en yoğun olduğu dönemde gelişim fırsatlarını kaçırabilir.

Bir diğer açıdan bakıldığında ise sanal dünya kadar renkli, hızlı ve ilgi çekici olmayan dünyamızda bir çocuğun bekleme, sabretme, isteklerini erteleme gibi ruhsal kazanımlar elde etmesi gerekir. Bu ruhsal kazanımların hiçbiri olmayan sanal dünya mı yoksa gerçek yaşamımız mı tercih edilecektir? Burada bir çocuğun karşısında duran ekranın kapanması ile öfke nöbeti geçirmesi kadar doğal bir tepki olamaz. Bu nedenle kendi hayatımızda teknoloji nitelikli olarak kullanılmadığı sürece çocuklarımıza sınırsızca kontrolümüz dışında sanal dünyanın kapılarını açmamalı, teknolojiyi sınırlı süre ve sayıda tutmalıyız.

Teknoloji susturucu, dikkat dağıtıcı, dinlenme aracı değildir!

Yaşamlarımızda ekranlara işten eve geldiğimizde, dikkatimizi dağıtmak, yorgunluğumuzu atmak, iş yaşamının stresinden uzaklaşmak için kullanıyoruz. Kimi zaman sosyalleşmek, kimi zaman alışveriş, kimi zaman araştırma yapmak. Kendimize dürüst olmak gerekirse araştırma yapmaktan daha öncelik kendimizi oyalama aracı olarak ekranları kullandığımızdır. Burada çocuklarımıza doğru örnek olmamız gerektiğini unutmamalıyız. Bu durum yalnızca çocuğumuza kendi hayatımız üzerinden örnek olarak da yeterli gelmiyor. Maalesef ki çocuklarımız ile baş edemediğimiz durumlarda, çok yorulduğumuz zamanlarda, çocuklarımız çok hareketli olduğu durumlarda, arkadaşlarımız ile dışarı çıktığımız, rahat sohbet etmek istediğimiz zamanlarda, çocuğumuz ağladığında susturmak istediğimizde ısrar edip tutturduğu zamanlarda… (ne kadar çok sebebimiz, kullandığımız alan var değil mi?) ekranı eline veriyor ve sakinleşmesini, susmasını, durmasını, bir an bile olsa kafamızı dinlemeyi istiyoruz. Sınırsız bir dünyanın içerisine çocuğumuzun yalnız başına dolaşmasına, kendini kandırarak hep bir sakinleştirici araca bağımlı olarak kendini sakinleştirebileceğini öğretiyoruz. Aynı zamanda gerçek dünya ile yüzleşmesine izin vermeden…

Hiçbir ekran, hiçbir bilgi, ebeveynin sıcak bir gülümsemesinden daha yararlı değildir…

Biz yetişkinler çocuklarımız ile ilgili yaşadığımız zorlukları aşmak için ekran ve teknolojiye bağımlı kalırken kendimize pek çok pembe yalanlar söyleyerek aslında çocuklarımıza ekranı sunarken faydalı taraflarını kendimize hatırlatıyoruz. Örneğin; renkleri, şekilleri, yabancı dili, dikkat çalışmalarını ekranlardan, yeni öğretici aplikasyonlardan öğrendiğini savunabiliyoruz. Teknolojik pek çok öğrenim yöntemi, öğrenme kanalları mevcut olsa da bu öğretici kanalları nasıl kullandığımızın büyük bir önemi var aslında… Dinlenelim diye başvurduğumuz ekran artık öğretim aracı olarak değil susturucu olarak kullanılıyordur. Her anını öğretim ile geçiren çocuklarımız ise doğal olarak ekranın karşısında geçirdiği zaman diliminde yeni bilgiler edinerek o süreci bitirecektir.

Yaşamımızın her anında olan teknolojinin, ekranların ne kadarına sahip olduğumuz değil, nasıl kullanıldığımızdır değerli olan… Çocuklarımıza en büyük mirasımız ise sahip olduğumuz değerler ve bitmeyen gelişimimize duyduğumuz inanç olacaktır. Şimdi evinizdeki ekranları araştırma yapmak, sınırlı kullanmak üzere yavaşça kapatın ve çocuklarınızı ebeleyerek dinlenme zamanınıza başlayın… Nitelikli bir hafta olsun herkese😊 Sevgiler…

Çocuk Gelişimi ve Eğitimi Uzmanı
Pedagog Gözde ERDOĞAN

Kaynak: Gözde ERDOĞAN