MENÜ

16 Aralık Pazartesi Paylaşımı “Bizimki Türkçe Sevdası”

Bizimki Türkçe Sevdası

Eli kalem tutanlar arasında dili konu edinmeyen, dil üzerine yazmayan, dil ile ilgili kelam etmeyen neredeyse yok gibidir. Dile değinmemiş hiçbir düşünür, şair ve yazar olmamıştır. Çünkü dil demek; düşünmek demek, anlamak demek, anlaşmak demek, kısaca insan olmak demektir.

Dil, var veya yok olmak demektir. Dil demek, millet demektir. Dil, millet için kutsal bir hazinedir. Dil; milletin kalbidir, zihnidir, beynidir. Türkçe varsa Türk milleti vardır. Türkçenin yok olduğu coğrafyalarda siz de yoksunuzdur. Dinin muhafazası için de dil lazımdır. Dilin korunamadığı yerde hiçbir değer korunamaz. Tarihte dilini kaybettiği hâlde dinini koruyan, kimliğini koruyan millet yoktur. Her şey dille başlar ve dille biter. Tarih, Türkçeyi kaybettiği için kimliğini, Türklüğünü kaybetmiş milyonlarca insanı kaydetmektedir. Bunların hiçbiri bugün geçmişte Türk olduklarını bile hatırlamamaktadır. Dilini kaybedenler zamanla değişime uğrayarak başka bir milletin, başka bir dinin içinde eriyip giderler. Bizi biz yapan ve diğer milletlerden ayıran en önemli varlığımız; duygularımızı, düşüncelerimizi, hayallerimizi, özlemlerimizi ifade ettiğimiz dilimizdir.

Dilimiz, dün olduğu gibi bugün de gücünü devam ettirmektedir ancak gereken özeni göstermediğimizden büyük bir tehdit altına girmiştir. İş yerleri ve ürün adlarında yabancı kelimelerin tercih edilmesi, kitle iletişim araçlarının bozuk dil kullanımını özendirmesi, Türk alfabesinde olmayan birçok harfin Türkçe kelimelerle kullanılmaya başlanması, söz varlığımızın giderek kısırlaşmasına, kaba dil kullanımına, söyleyiş bozukluklarına, kelimelerin yanlış anlamda ve yanlış biçimde kullanılmasına yol açmaktadır. İlim ve teknolojideki hızlı gelişmeler, basın ve yayın kuruluşlarının kullandığı doğru olmayan dil, ticari hayatın getirdiği yabancılaşma, bilişim dilindeki yabancılaşma, bilgisayar ve İnternet kullanımı ve yabancı dil ile eğitim, dilimizde bozulmalara yol açan sebepler olarak karşımıza çıkmaktadır.

“Bir ülkeyi idare etmeye çağrılsaydınız ilk iş olarak ne yapardınız?” diye sorulduğunda, Konfüçyüs şöyle cevap vermiştir: “İşe dil ile başlar, önce dili düzeltirdim. Dil düzgün olmazsa kelimeler düşünceyi düzgün anlatamaz. Düşünceler iyi anlatılmazsa yapılması gereken şeyler iyi yapılmaz. Gereken yapılmazsa ahlak ve kültür bozulur. Ahlak ve kültür bozulursa adalet yolunu şaşırır. Adalet yanlış yola saparsa halk güçsüzlük ve şaşkınlık içine düşer. Ne yapacağını, işin nereye varacağını bilmez. Bu sebeple söylenen sözü doğru söylemeli. Hiçbir şey dil kadar mühim değildir.”

Yazı dili olarak 1500, konuşma dili olarak ise yaklaşık 5000 yıllık bir geçmişi olan ve bugün dünyanın dört bir yanında 220 milyon konuşanıyla, dünyanın beşinci dili olan Türkçenin gücünün farkında olmak, onu her ortamda doğru kullanmak ve yapısına uygun olarak koruyup geliştirmek her Türk vatandaşının görevidir.

Türkçemizin yabancı etkilerden mümkün olduğunca kurtarılarak bağımsız bir dil olarak yaşaması, arı ve güzel bir Türkçenin yeni nesillere aktarılarak varlığını sürdürebilmesi için, kişisel ve toplumsal bir duyarlılık kaçınılmazdır. Bu konuda gerek tek tek bireyler gerekse toplum olarak hepimiz Türkçe bilinci taşımak, bilinçli çabalar içinde olmak zorundayız.

Kaynak: Ekrem ERDEM, Bizimki Türkçe Sevdası, Türkiye Dil ve Edebiyat Derneği