MENÜ

25 Mart Pazartesi Paylaşımı “Bir Çocuk Kitabı Tavsiyesi: Hiçbir Şey Yapmama Günü”

Bir Çocuk Kitabı Tavsiyesi: Hiçbir Şey Yapmama Günü

Çocukluğu 1980’lere yayılmış biri olarak çok net bir şekilde söyleyebilirim ki çocukların can sıkıntısı, anne babalar ya da diğer büyükler tarafından çok fazla umursanmazdı. Sıkıntıdan patlasanız da oyun arkadaşlarınızla birbirinize girseniz de seçeneğin fazla olmamasından da kaynaklı olarak verilen cevaplar tekdüze olurdu: “Yapacak bir şey yok”, “Gidin oynayın”, “Oyalanacak bir şey bul kendine.”

Tabii seçeneklerin sınırlı olması nedeniyle hem şimdiki çocuklar kadar can sıkıntısı yaşamıyorduk hem de canımız sıkılsa bile beklentilerin karşılanma düzeyi belli bir seviyede olduğu için elimizdeki ile daha fazla süre oyalanmayı başarabiliyorduk sanırım. Günümüz çocuklarında kendi adıma gördüğüm en büyük farklılıklardan biri de bu diye düşünüyorum: Herhangi bir oyuncak/oyun/nesne ile 5-10 dakikadan fazla süre uğraşamama, odaklanamama, bir oyuncaktan ya da nesneden farklı oyunlar ya da oyalanma seçenekleri çıkaramama vs.

Amacım klasik bir “Ah! Nerede o eski çocuklar?”, “Nerede bizim çocukluğumuz?” gibi hayıflanmalara ya da kıyaslamalara girmek ve günümüz çocuklarına atıfta bulunmak değil kesinlikle. Jenerasyon farklılığı, çağın değişmesi ve tüm bunlara bağlı olarak ihtiyaçların farklılaşmasıyla çocukların bize değil, bizim onlara uymamız gerektiği konusunda da çok netim. Bu nedenle, çocuklardaki bu değişimi iyi okumak, iyi yorumlamak ve iyi çözümler bulmak ve onlara ayak uydurmak ya da onları iyi yönlendirmek gerek diye düşünüyorum.

Bu kadar girizgâh yapmama sebep olan kitabın adı ise Aylak Kitap’tan çıkan “Hiçbir Şey Yapmama Günü”.

Kahramanımız olan küçük kız, annesiyle birlikte bir ormanın içinde yer alan kır evine gider. Belli ki annesinin bilgisayarda çalışması için gidilmiş, babasının neden gelmediği ise bilinmiyor. Annesi bilgisayarda çalışırken kahramanımız da can sıkıntısından tableti kendine dost edinir ve yanından hiç ayırmaz. Annesinin uyarılarına da kulak asmaz. Annesinin tableti alıp saklaması da bir sonuç vermez. Kahramanımız alışık olduğu bu saklama oyununu da kolaylıkla sonlandırıp tabletiyle birlikte kendini dışarı atar.

İşte asıl macera da burada başlar. Doğanın içinde, doğanın bileşenlerini bile tabletindeki oyun kahramanlarına benzeterek dolaşırken kahramanımız için korkunç, benim gibi okuyucular içinse muhteşem bir gelişme olur ve tablet göle düşüverir. Tableti derin sulardan kurtaramayacağını anlayan küçük kız, ormandaki salyangozları takip etme kararı alır ve böylece hiç bilmediği bir yolculuğa çıkar. İyi ki de çıkar. Bu vesile ile toprak, mantar, çamur, bitkiler, güneş, yağmur ve daha birçok doğa harikasının farkına varma fırsatı bulur. Daha önce hiç fark etmediği ve şimdi dâhil olmaktan dolayı çok heyecan duyduğu bu dünyada neşe içinde koşar, yuvarlanır, yağmur sularını içer, kuşlarla sohbet eder, yeni böcekler, taşlar, oyunlar keşfeder. Okuyucuyu da kitabın başından itibaren soktuğu hüzünlü ve kasvetli havadan kurtarıp neşeli, hareketli ve doğa sarhoşu bir ruh haline sokar.

Birkaç saat önce canı sıkılmış, bıkkın ve durgun bir kız çocuğu olarak çıktığı kapıdan bambaşka biri olarak geri geldiğinde hâlâ bilgisayar başında olan annesi bile gözüne farklı gözükür. Kitabın bu kısmına kadar kahramanın yaşadığı değişimden, farkındalıktan mutlu olsam da minik kızın annesinde bir değişim olmaması yine bir hüzün havası yaratmıyor değil.

Çocukları sanal âleme, teknolojiye, dijital oyunlara olan düşkünlükleri ile suçlayan yetişkinlerin, kendilerinde herhangi bir farkındalık edinmemeleri de kızın annesi üzerinden basit bir şekilde anlatılıyor. Öyle ki kız bile annesine yaşadığı farkındalığı ve girdiği yeni dünyanın büyüsünü anlatmayı gerekli bulmuyor. Yetişkinlerin kendi dünyaları ile daha fazla meşgul olabilmek için bilinçli ya da bilinçsiz çocukları sürükledikleri dijital hayatlar çok naif bir sadelikle anlatılıyor.

Beatrice Alemagna tarafından yazılan ve Rüzgar Rumi tarafından Türkçeye çevrilen kitabın duyguları çok iyi bir şekilde yansıtmayı başaran çizimleri ise yine yazar Beatrice’e ait. Çocuklara doğanın ne kadar güzel oyunlar, maceralar ve deneyimler barındırdığını anlatabilmek, yetişkinlere ise çocukları nelere maruz bırakabildiklerini anlayabilmeleri için güzel fırsatlar sunuyor. English Association tarafından 2018’in En İyi Çocuk Kitabı ödülüne layık görülen kitabın Fransa ve Amerika’da pek çok ödülü daha bulunuyor.

Bu kitap vasıtasıyla, tüm çocuklara ve ailelerine bol bol birlikte geçirecekleri hiçbir şey yapmama günleri diliyorum.

Keyifli okumalar…

Kaynak: Aynur KOLBAY